Sayfalar

11 Ekim 2014 Cumartesi

Into The Wild - Özgürlük Yolu

Into the Wild, Christopher McCandless'ın gerçek hayatını konu alan, Sean Penn'in yönetmenliğini ve yapımcılığını yaptığı 2007 yapımı bir filmdir.

Kesinlikle izlenmesi gereken kült filmlerdendir. Gerçek bir hikaye olması ayrıca etkiliyor. Bu filmi her izleyenin aklından böyle bir maceraya atılmak gelmiştir. Özgür ruhlu insanların izlemekten oldukça keyif alacağı bir film..

Filmin kahramanı 20. yüzyılın oku - evlen - öl ve hatta kariyer için yaşa ve öl kuralını bozuyor. Yalan hayatlar yaşamaktansa parasız ve doğada uzun yolculuklar yaparak Alaska'ya doğru yola çıkıyor.

Filmin son sahnesinde Christopher günşüğüne "happiness only real when shared (mutluluk sadece paylaşılınca gerçektir)" yazıyor. Ve tek başına ölüyor.

Film sonunda hikayesi anlatılan Christopher Johnson McCandless'in fotoğrafını görmek içimi burktu.


Ayrıca filmdeki enfes müzikler Eddie Vedder'ın.. Müzikler bu filmsiz, bu film o müziklersiz asla olmaz :)





"Bu noktada Thoreau’dan bir tefsir yapacağım : ” Bana aşk ,para ,inanç ,şöhret ,adalet yerine gerçeği verin ."
*** 
"Düşüncelerimi anlatan kelimelerin git gide anlamsızlaştığını farkettim."
*** 
"Bana aşk, para, inanç, şöhret ve adalet yerine gerçeği verin."
*** 
"Mutluluk uçsuz bucaksız ormanlardadır,

bomboş sahillerdeki coşkudadır.

İnsan elinin değmediği bir yerdedir,

denizin diplerinde ve gürlemesindedir.

İnsanları severim, ama doğayı daha çok severim…" (Lord Byron)
*** 
"Sınır tanımayan bir maceracı. Evi yollar olan, güzelliklere yolculuk yapan bir seyyah"
*** 
"Eğer yaşama sevincinin esasen insan ilişkilerinden kaynaklandığını düşünüyorsan yanılıyorsun. Tanrı bunu tüm çevremize yaydı. O her şeyde mevcut. Tecrübe edeceğimiz her şeyin içinde var. İnsanlar sadece, bu şeylere bakış açılarını değiştirmeliler."
*** 
"Ben estetik düşkünü yalnız bir gezginim."
*** 
"İnsan yaşamının mantık ile yönetildiğini kabul edersek, hayatın olasılığı kaybolur."
*** 
"Bence kariyer denen şey bir 20. yüzyıl icadıdır ve ben bir kariyer istemiyorum."


29 Kasım 2013 Cuma

Yalnızlığımız

En çok etrafımızda insanlar olduğunda mı yalnız hissederiz kendimizi? Yalnız kalmak istediğimizde bırakmadıklarından mıdır kızgınlığımız? Sevdiklerimizi kabullenemediğimizden midir bu öfkemiz? Ne hissettiğimizi bilmeyiz ya, aslında kendimize itiraf edemediklerimiz vardır. Karanlık taraflarımızı başkasında gördüğümüzdendir kızgınlığımız. İşte böyledir hayat, her şey bir anda karmakarışık hale gelir. Nereden nasıl çıkacağımızı bilemeyiz. Saçmadır ama mucize bekleyişimiz sürer gider. Aslında çıkış kendimizde gizlidir.

29 Ekim 2013 Salı

Black 2005


Yönetmenliğini Uğur Yücel’in yaptığı “Benim Dünyam” filmi daha vizyona girmeden çalıntı haberleri çıkmıştı. Hangi filmin kopyası acaba diye bakarken harika film “Black” ile karşılaştım. Evet Uğur Yücel ve Beren Saat’in oynadığı Benim Dünyam  Black’in birebir aynısı. Ama ortada bir çalıntı ya da hırsızlık yok, Black filminin yapımcısına başvurulup ‘remake’ hakları alınmış filmin. Ne demek remake? Bir filmin yeniden çevrilmesi demek. Sahneler, diyaloglar, aksesuvarlar, hatta kamera açıları bile birebir aynıdır ‘remake’ filmlerde.


Black, 2005 Hint/Amerikan yapımı bir filmdir. Film, 2 yaşından beri görme ve işitme engelli bir kız (Michelle) ile  ona karanlık hayatında yaşamayı öğreten öğretmeni (Debraj) ni konu alıyor. Michelle, Debraj ile tanışmadan önce karanlık ve sessiz hayatında korkak, saldırgan bir hayvandan farksızdır. Duyamıyor, göremiyor dağal olarak konuşamıyor. Ailesi tarafından anlaşılmıyor ve akıl hastahanesine yatırlması düşünüldüğü bir sırada son çare olarak Debraj öğretmenlik yapması için çağrılıyor. Dünyası siyah olan 8 yaşındaki Michelle’e Debraj siyahın karanlık fakat boğulma olmadığını öğretmeye başlıyor. Michelle o koskoca ve içinden çıkılmaz karanlığın içinde, sadece ellerle ve dokunuşlarla hayatı anlamaya çalışıyor.


Filmi izlerken karanlıkta yaşamanın nasıl bir şey olduğunu düşünüp durdum. Karanlığın içinde hiçbir şeyden habersiz nasıl yaşanırdı? Michelle karanlığın içinde yaşamayı başardı. Debraj yıllarca Michelle in gözü ve sesi oldu. İnanılmaz duygular hissettiren bir baş yapıt diyebilirim. Filmi izledikten sonra ne kadar şanslı olduğunuzu düşünüyorsunuz. Etkisinden uzun bir süre kopamıyorsunuz. Küçük kızın oyunculuğu şapka çıkartılacak derecede mükemmeldi. Bence bu filmin herkes üzerinde ortak bir etkisi var o da ağlamak. Film dramı abartmadan yansıtıyor ve duygulara dokunmayı başarıyor.




- Benim hikayemdeki dünya farklı... sesler sessizliğe dönüşür... aydınlık da karanlığa...
Benim dünyam bu, ne görülür ne de duyulur... Benim dünyamın tek bir ismi var : SİYAH
Bu karanlıkta ne kadar yaşayabilirsiniz? Birkaç dakika, saat, gün? 

*** 
- Bütün dünyada alfabe "a, b, c, d, e" diye başlar, ama senin için "b, l, a, c, k" diye başlıyor.

***
- Birçok kez denedikten sonra, pek çok kereler düşmesine rağmen örümcek sonunda evine vardı, karınca dağa tırmandı, kaplumbağa çölü geçti ve bugün Michelle sonunda mezun oldu

***
- Benim için her şey siyahtı... ama öğretmenim bana siyahın yeni anlamını öğretti. siyah sadece karanlık ve boğulma değil, başarının rengi...bilginin rengi...mezuniyet cüppesinin rengi...bugün hepimizin paylaştığı renk...

***
-Michelle McNally o işte.. 
- ..sözünü ettiğim kız. 
- Bu imkansız Bay Sahai. 
- İmkansız, ona hiç öğretmediğim 
bir sözcük, Bay Fernandez.

***
-sana çok önnemli haberlerim var
-üç tahmin: 
kovulma mektubumsa 3. çekmeceye koyun, 
son maaşımsa cebime koyun=), 
bu odayı boşaltmak içinse çöpe atın=)

-üç tahminin olabilir debraj ama tek seçeneğin var, bu mektup=)

***
-bu gözde ne görüyorsunuz bayan nair?
-bana duyduğun büyük sevgi
-gözlerinizi bir kontrol ettirin=)

28 Ekim 2013 Pazartesi

Beyaz Saray Düştü


Yapımından bu yana birçok maceraya ev sahipliği yapan “Beyaz Saray” bu seferde White House Down (Beyaz Saray Düştü) filmi ile karşımızda. Oscar ödüllü Jamie Foxx ve Hollywood’un son dönem genç artistlerinden Channing Tatum’un başrollerini paylaştığı film, adından da anlaşılacağı gibi Amerikan Başkanlık Sarayı, Beyaz Saray’ın bir grup terörist tarafından ele geçirilmesini ve tekrar kurtarılmasını anlatıyor.



Polis teşkilatında özel koruma olan John Cale (Channing Tatum) karısından ayrılıp, bir süre Afganistan'da görev yapmış... Saldırı günü başkanın özel güvenlik gücüne katılmak için iş başvurusu yapıyor; 11 yaşındaki kızı Emily (Joey King) ile de Beyaz Saray turuna katılıyor. Tam da bu sıralarda askeri eğitime sahip bir grup çeşitli yollarla Beyaz Saray'a ağır silahlar sokarlar ve saldırı başlar.  Karmaşa sırasında, baba - kız birbirlerini kaybediyor. Her ikisi de, Başkan Sawyer'a (Jamie Foxx) farklı yardımlarda bulunuyor.


Filmin en önemli bölümlerinden biri de küçük kızın telefonu ile olanların bir kısmını youtube daki sayfasına yüklemesi ile içeride neler olup bittiğini tüm dünyaya göstermesidir.


Film, görsel efektleri ve aksiyon sahneleri ile oldukça heyecanla izlenesi bir yapıt. Oldukça sıradan olduğu söylenen filmi büyük bir keyifle izledim. Tabi bunda Channing Tatum a olan hayranlığımda etken olmuş olabilir.

İyi seyirler..